8 Ekim 2017 Pazar

Issız Dağdaki Konuşan Çiçek



   Soğuktayım. Yağmur alnımdan yavaş yavaş süzülüyor. Sonbaharla arınıyor muyum? Hayır, bu damlalar O'nun kalbimi temizlediği gibi temizleyemez zihnimi. Gözlerimi kapattığımda gördüğüm ışıklı, huzur veren hayalleri yansıtamaz yağmurda göz kırpan sokak lambası. Ne mevsimler ne de yaşadığımı hatırlatan soğuk, beni varlığından emin olduğum sevgisi kadar hayata bağlayabilir.

  Dostumun tavsiye ettiği gibi yorgun bir günün sonunda gözlerimi kapatıyorum. Sırtım merdivenlere dayalı, rüzgarla savruluyor bulutların gözyaşları. Onu görüyorum. Göz kapaklarım ondan bir tablo sanki. Gülümsüyor. Kardeşi geliyor gözümün önüne.
  "Tıpkı O'nun gibi!".
    Ona benzeyen, O'nun sarıldığı, sevdiği birinin olması bile heyecanlandırıyor beni. Çünkü öyle bir şefkat var ki içinde, ben bu kadar uzaktayken birileri bu cenneti tatmalı diyorum kendi kendime.

  Çok garip... İlk defa birini sevdiğim için kendime kızmıyorum. Zaman kaybı değil bu. Kavuşma zorunluluğu da yok hem. Bir gün olacak. Belki birileri hayatıma girecek. Ama biz yine beraber olacağız. Ben ona şiirler okuyunca gözleri dolacak. Okuduğu her aşk cümlesinde ağlayacak. Kalbi bir kuş gibi çırpınacak ve ben elimi göğsüne dayayıp sessizce tekrar aşık olacağım ona. Asla söylemeyeceğim ona bu hislerimi. Fakat o, her dokunuşumda anlayacak, Tanrı'ya O'nu yarattığı için şükrettiğimi. Belki ağlayamıyor oluşuma, konuşmayışlarıma, kötü olan her şey karşısında sessiz kalışıma, kızdığımda, üzüldüğümde tepki veremediğim için kanayan burnuma içerlenecek. Ve kızması bile yetecek, O'na varolan tüm güzellikleri sermem için. Bazen düşünüyorum, istediği ıssız bir dağda konuşan bir çiçek olsa ne yapardım diye. Çiçeği bulmaya gitmezdim. Dağları mı? Asla merak etmezdim. Aç kalırdım, ağzıma tek lokma atmaz; vücudumu suya bulayıp güneş altında toprağa kök salmayı beklerdim. En güzel cümleleri arardım kafamda. Şehirleri ıssız bir dağa dönüştürürdüm. Ve beni bulmasını beklerdim sonsuza kadar. Tek istediği ve sonsuza kadar isteyeceği olmak için.

   Ayaklarım baya ıslandı. Buz kestiler adeta. Ben O'nu düşünmeye devam ediyorum. Uykum yok. Ne zaman oldu ki sanki? Önemi yok. Ben geceleri nefes alıyorum asıl. Çalışıyorum, okuyorum, belki yaratıyorum. Ve biliyorum, her eylemimde O'nun yaşadığı hayata tutunma çabası var. Bir gün, bir koltuğun başında beni beklerken o güzel çocuğa ninni söyleyen adamı izleyebilme fikri, bir zamanlar gerçek olamayacağını sandığım... Bu bile yeterli. Gerçek olma ihtimali bile yaşatabilir beni.Gerçek olma ihtimali var.
 
   Acıktım. En son kaç saat önce yemek yedim hatırlamıyorum. Ama ağzıma tek bir lokma bile atmayacağım. Yağmur beni suluyor ya, o bana yeter. Bir de bulutların arasından ay yerine güneş görünse...Ben bu merdivene kökümü çoktan saldım. Hem yüksekteyim de zaten, karşımda yıllık ağaçların yaprakları var. Yani bu sonsuz umutlar ve O'nun hayaliyle ölene kadar bekleyebilirim. Bekleyeceğim de.