10 Şubat 2018 Cumartesi

Ahtapot, Cthulhu Mitosu ve Komşum Totoro


    Ben ne ile çevrili olduğumu biliyorum. Dalgaların genişliği, kızıp köpürmesi, yaşadığımı sandığım ama denizin içinde kaybolan tüm bu değişimler bir zıpkının kalbime saplanmış ya da saplanacak olmasından daha hafif değil. Evet, ben bir denizciyim. Denizci dediğim, ufacık kayığımla, hayatımın belirsiz bir zamanından beri bu koca mavilikte bekleşmekteyiz.
  
    "Bir çaresizlikten ibaretim şu denizin ortasında.
     Önümde kocaman bir canavar şahlanmakta,
     Parlayan yeşil gözleri ve dokunaçlarıyla acıyacak bana,
     Ama beni bu işkenceden kurtarmayacak, biliyorum."
 
   Objektif olmak gerekirse bu derin mavilikte yalnız değilim. Arkamda sürekli birilerine seslenen, içi kitaplar, filmler ve oyuncaklarla dolu bir gemi var belli belirsiz ışığını gördüğüm. Sürekli aynı anonsla varlığını hissettiriyor bana: " Sevgili deniz sakinleri, Komşum Totoro çizgi filmini izleme günlerimiz başlamıştır. Özellikle denizde kaybolmuş Mei'ler siz de davetlisiniz."

  Sonra üstüne basarak tekrarlıyor:"Denizde kaybolmuş Mei'ler siz de davetlisiz!".
 
   Aslında çok güzel bir teklif, heyecanlı ve gidilesi. Fakat önemli bir sorun var ki ben geminin nerede olduğunu bir türlü göremiyorum. Sadece belirsiz ışığını, sesini ve içinde bulunmanın verebileceği muntazam huzuru somut bir şekilde kavrayabiliyorum. Bunun dışında ona nasıl ulaşılır, gittiğimde gemiye ne şartlarla alınacağım bilemiyorum. Açıkçası birkaç kez sese doğru yüzerek ona ulaşmayı denedim fakat kayığımı kaybedecek olma korkum beni her defasında engelledi. 

  Kayığımın da tabi öyle ciddiye alınası bir varlığı yok, paramparça olmuş durumda. Her an su aldığını söyleyebilirim. Tuhaf işte, nedensiz bir şekilde bu sıkıcı, eskimiş tahta kütlesini bırakıp içinde çok güzel oyunların olduğu, hikayelerine kahkalarla gülebileceğim bir cennete gidemiyorum. Yani umarım, o cenneti ben kafamda kurmuyorumdur. Çünkü çok uzun zamandır buradayım ve çoğu zaman hayali gerçekle karıştırabiliyorum.
 
   Geminin sesi hafifçe arkama yayılırken gökten gelen derin gümbürtü de benimle konuşuyor sanki. Boğuk, belirsiz, tanımlanamayan, güvensiz sesler yükseliyor tepemde. Altında kaynayan denize arka çıkar gibi beni daha derine, sonra tekrardan dalganın tepesine ve sonra suyun dibine gönderiyor şimşekler. Çoğu zaman böyle ürkütücü ve dalgalı olmasına, tehlike arz etmesine rağmen, bugün daha kaygı verici bir su kütlesiyle karşı karşıyayım. Sanki,denizin altında uzanan dağların çöküşü bu kıyametin sebebi.
 
   Artık dalgalar bir bina boyuna ulaştı. Teker teker kopuyor kayığın parçaları. Kayığım paramparça oldu, gitti.Özleyeceğim tek bir anı yoktu içinde. Ben de sağlam kalan tek tahta parçasına sarılıyorum. Ayaklarımı balığın biri gelip yutsa hiçbir şey hissetmeyeceğim soğuktan. Suya batıp çıkan bedenim ve dalgalara meydan okuyan güçsüz bir tahta parçasıyla bir buz kütlesine dönüştük. Beynim uyuştu, dilim çatladı; ardımdaki gemiye seslenemiyorum. Soğuk beni iyice ketumlaştırdı, hiçbir şey anlatamıyorum. Sadece göğün gümbürtüsünü dinliyorum. İyice baygınlaşıyorum. Fakat aniden, belki de ölüme yaklaşmanın verdiği bir his, bir sıcaklık, bedenimin altında hareket eden yumuşak bir doku beni bayılmaktan alıkoyuyor. Ağlamaya başlıyorum. Boğulmak, denize gömülmek istiyorum ama öyle bir içgüdüyle sarılmışım ki o çaresiz tahta parçasına, ölemiyorum.

   Deniz hırsla belli bir kütleye çekilmeye başladı. Sanki bir şey hareket ediyor derinlerde. Korku içinde yardım dileniyorum:

"Komşum Totoro! İzleyecek biri var! Denizde kayboldum! Komşum Totoro!"

   Kimse duymuyor. Böylece sona yaklaştığımı anlıyorum. Çaresizlik içinde bırakıyorum, uzvum haline gelmiş tahta parçasını. Geminin denizi aydınlatan kısık ışığına iç geçirip suya dalıyorum. Daldığım an fark ediyorum altımda kıpırdandığını hissettiğim yumuşak dokunun kaynağını. Koskocaman bedeni, kabarıp açılan, sayısı belirsiz, devasa dokunaçları ve yeşili parlayan tuhaf manalı gözleriyle Howard Lovecraft'ın bahsettiği, Edgar Allan Poe'un varlığını çaktırdığı, bir kurgu karakteri olduğunu sandığım o muntazam yaratık, Cthulhu bu. Ölü uykusunda bekleyen, dünyanın eski sahibi, dev ahtapot Cthulhu.

  Karşı karşıya olduğum bu çıldırının zamana uyandıran etkisiyle su yüzüne çıkıyorum. İçimde ustaların bilgisine saygı ve derinleşen bir korkuyla bakıyorum insanlığın saklanmış gerçeğine. Tuz, suyun ekşiliği, dalgalar ve soğuk artık beni ölüme götürüyor. Çırpınıyorum, kurtarılmayı bekliyorum. Yaratık bana iyice yaklaşıyor. Gözlerinin yeşili büyüyor ve samimiyetsizce parlıyor. Artık bitti, bunu biliyorum. Ölümün geldiğini kabullenerek beklemenin kalbi yırtan acısını hissediyorum. Çözümü yiten koşullarıma çözüm aramaya çalışıyorum. Canavara kalbinin gümbürtüsünü duyacak kadar yakınım. Reddedilemez bir kesinlikle bakışıyor benimle, gözlerini dikiyor gözlerime.
 
   "Küçücük bir zavallıyım şu denizin ortasında.
    Önümde gerçekleşen bir efsane şahlanmakta.
    Parlayan yeşil gözleri ve devasa dokunaçlarıyla acıyarak bakacak bana,
    Ama beni bu işkenceden kurtarmayacak, biliyorum."

  Yaratık belli belirsiz, dili bende unutulmuş dualarla kükrüyor karşımda. Hareketi artıyor, çekiliyor ve uzaklaşıyor benden.

  "Gidiyor musun? Gitme Tanrı'nın cezası, dokunaçlarının arasında boğ beni! Dalgaların ortasında ölümümü bekleyerek parçalanacağım, gitme!"

  Kitaplardan sığ bir merakla okuduğum, gerçekliğini keşfettiğimde beni onurlu bir ölüme götüreceğine inandığım, o ihtişamlı yaratık karanlıkta kayboldu, gitti. Beni çaresiz bakışlarım ve sessizleşen çığlıklarımla başbaşa bıraktı.Bense artık üşümenin ötesine geçiyorum. Kalbim buz gibi. İsmim bir yerlerde kayboluyor. Saçlarım yolundu, dağıldı. Artık dayanamıyorum. Bırakacağım. Yüzmeyi bırakacağım. Batıyorum. Aklımda birkaç cümle. Kelimeler... Çok yazılası... Yazı... 10 Mart 1997... Kızınız doğdu. Kızınız... Sen... Sen benim evladım... Sen benim evladım değilsin. Artık...
                                                           
     Güneş gözümü parçalıyor. Kemiklerim dibine kadar ısınmış. Kafamın altında sert bir şey var. Gözlerim tuzdan yanıyor, etrafımı seçemiyorum. Kafamın altındaki kalın şeyi ellerimle yokluyorum. Kafamın altında kitaplar mı var? Tahtadan bir zemine uzanmışım, zemin sallanıyor. Çok yakınımda bir yerde bir anons geçiliyor: "Sevgili deniz sakinleri, Komşum Totoro izleme etkinliği az sonra başlayacaktır. Lütfen etrafınızdaki en yakın oyuncağı kapınız ve izleme alanına geliniz! Son çağrı..."
                                                                                                                       
 Ablama…

 (Büyük kıyametlerin koşulsuz sevgi, bitmeyen çocukluk ve bilgiyle aşılabileceği inancıyla)
                                                                                                                            
 Mei