1 Ekim 2018 Pazartesi

Duş



   Su tenimden hızla akıyor. Yurdun birbirine yaslanan duvarları arasında, loş bir ışıkla ve soğuk vururken sırtıma, yıkanıyorum. Yıkanmak denebilirse tabi buna. Ellerim rüzgarla sallanıp, ayaklarım kenetlenmişken gözlerim kapıdan süzülen damlaları izliyor.

  Neden hayatın bazı anlarında donup tüm kaderin ve yazgımıza girilen o kodların ağırlığında eziliyoruz? Neden sonrasını düşünme hali ve sürekli yeniden başlamaya olan o tuhaf cesaret vücudumda zuhur ediyor diye düşünmeden edemiyorum. Bir kişiliği, yaratımı suçlamıyorum. Akla girilmiş ilk bilgiyle ilgili meselem. Neden bu kasıklar, bu eller ve kalçalar? Yarım dürtüler ve aklın dolunayı, karanlıklarda geceyi aydınlatan mantıkla gerileyen duygular... Sınırlar, duvarlar, haklar, yargılanmalar, hırslar ve mutlu sonlar... Olay eğer yolsa sonun mutlu olması önemli değil, son mutlu değil. Hiç bitmeyen yollarımız, sonsuz zamanlarımız olsaydı bir şeyler mutlu olurdu. Evren karşısında sonlu olmanın içimizde yarattığı eziklik ve eksilik bizi, mutluluktan alıkoysa da sonu hazırlayan ve her şeye rağmen saldırgan egomuzu dizginlemek için bizi "yol"a zorlayan tek ve yegane şey.

  Gelecek hakkında söylenen hiçbir kehaneti olağanüstü bulmuyorum. Zaman bir oda. Ve içinde gelecek, geçmiş ve şimdi derin bir karmaşada. Anlar hep bir ağızdan konuşurken ve biz ileri geri, geçmiş gelecek iki boyutluluğundan çıkamayan zavallı ölümlülerken tuhaf bir acizlikte "doğru" denilen göreceli şeyi  tanımlamaya çalışıyoruz. Anne memesinden kopalı beri sırtımıza hançerlenmiş bu saçmalık, donmuş anlarımızı yöneten olgulardan başlıcası olsa gerek.

  Küçülüyorum. Suyla daha da eriyorum. Bir varlık sorgulansa da dünyanın pek de takmadığı bu yerinde, küf kokan bu yurtta, ben çökmeyi büyük bir ciddiyetle ele alıyorum. Ne düşündüğüm kimin umurunda? Ne düşündüklerini yüzyılları atlatmış ve milyonlarca insan leşi görmüş bu evren ya da o sonsuz genişleme ele alabiliyor mu? Bence, hayır. Elinde böyle bir yeti olsa yapar mıydı? Yapardı belki. Çünkü doğanın engellenemez karmaşası ve düzensizliği, aynı hayatımda olduğu gibi tüm saçmalıklar yığınını yoğurup varlığını daha tanımlayamadığımız yerlerde patlatıyor. Sonra büyük bir saçılma daha doğuyor. Patlamalar zinciri... Aynı bizimki gibi ya da daha farklı sonsuzluklar... Duşlar... Değersiz yaratıklar...Donup kalmalar...Ve su. Suyumsu...Ya da akan her neyse işte.