25 Mart 2019 Pazartesi

Mekanlarda-Tren



   Sarınıyorum. Hava epey soğuk. Rüzgar kulağımda gümbürdüyor. Raylardan yükselen gergin büzüşme, kapanan gözlerimi açmama engel. Yarı uyanık yarı uykuda düşünmeye devam ediyorum. Aslında itiraf etmekten kaçtığım kadar düşünmekten de kaçınıyorum bu ara. Bu yüzden o tuhaf aksonlar arası yayılma hali, sadece en savunmasız olduğum anlarda beni buluyor.

  Solum sızlıyor. Romantik bir anlam olsun diye söylemiyorum bunu. Sol kolum ağrımaya başladı. En sonki krizin üzerinden bir yıldan fazla geçti. Bir tekrarlama olur mu bilmem. Önemsediğim de söylenemez. Bitiş fikrini özlemiyor değilim doğrusu.

 Karnım gurulduyor. Belki de günlerdir tek bir lokma bile geçmedi boğazımdan. Tabi kompartmanda yalnız olduğum için midemden gelen bu gürültülerin pek de bir manası yok. Şayet tren bir yerlerde durabilseydi elbette karnımı doyururdum. Ama çok uzun zamandır bu yoldayız. Bir kere bile durmadık.  Karın her şeyi örttüğü, rüzgarın peşimizi bırakmadığı tuhaf bir yolculuk bu. Ayrıca bazen tuvalete gitmek için kompartmanımdan ayrıldığımda yavaş yavaş yürüyerek koridor boyunca birileriyle karşılaşmayı ümit etmiş olsam da bir türlü kimseyi göremedim.

 Korkunç bir zamanlama içinde olmalıyım. Her an uyku sersemi olduğumdan ya da hayatı yaşamayı pek de ciddi ele almadığımdan olsa gerek, bu küçük gezintileri herkesin uyuduğu vakitlerde yapıyor olmalıyım. Şansım olsa da tek bir kişiyle karşılaşıversem hemen dostluk kuracağıma eminim. İnsanları seviyorum. Yani çok basitçe seviyormuş gibi görünerek...Hayatımda tonlarca şiir yazmış olabilirim. Hepsine iyi diyemem. Lakin her birini en derin hezeyanlarımdan yoğurdum, diyebilirim. Bu hezeyanlar kişilere duyduğum sevgiydi. İnsanların beni yadırgamasını, hatta sevgisiz bir kişiymişim gibi görmesini sağlayan bu tuhaf gizlenme ama aynı zamanda yazma hali, beni hiç de gücendirmiyor. Çünkü biliyorum ki sevgi eğer karşılığı varsa hissedilebilir, bir yerde bağlanır ve kişilere kendini gizliden gösteriverir. Şu ana kadar açık bir şekilde kendisine şiir ve yazı yazdığım kişilere bakıyorum da onlar, gerçek sevginin, ancak üzerine konuşulmadığında bir yolunu bulduğunun birer kanıtılar. Çünkü kendisine şiir yazıp küllerini havaya savurduğum tüm dostlarım, bilmedikleri o şiirleri yaşar gibi sevgime sadık bir şekilde kalbime bekçilik etmekteler.

 Sanırım şu an koridorda birisi yürüyor. Hemen gözlerimi açmalı ve o kişiyle tanışmalı, kendimden bahsetmeli, en sevdiğim hikayeleri anlatmalı, yabancının hikayelerini,düşüncelerini sıkılana kadar dinlemeliyim. Bunu hemen, şimdi yapmalıyım. Lakin gözlerimi açamıyorum. Aslında vücudumu hareket ettiremiyorum. Belki seslenebilirim. Hayır, dilim tamamıyla damağıma yapışmış. Neden böyle oldu, anlamıyorum. Kalkmam lazım. Yoksa kendimi dinleyerek yalnızlıktan öleceğim. Biri, beni buraya uykumda bağlamış olmalı. Evet, elbette! O derin, aptal uykularımdan birini uyuduğumda birkaç haylaz çocuk beni bulmuş ve bağlamış olmalı. Peki ama neden dilimi hareket ettiremiyorum. Konuşmak, tanımak,sevmek istiyorum ama korkunç bir şey bana ölesiye engel oluyor. Belki de ölmüşümdür, nasıl olsa çok uzun zamandır buradayım. Peki öldüysem dışarıdan gelen sesleri nasıl duyuyorum? Çıldırıyor olmalıyım. Sanırım, delirmenin sınırına geldim.

 "Kimse yok mu?"

 Bir erkek sesi koridorda yankılanıyor. Her kimse, o da benim gibi yalnız kalmış. Hemen ona cevap vermeliyim. Çırpınıyorum. Evet, evet çok emek veriyorum, lakin olmuyor. Adımlar uzaklaşıyor en sonunda. Ses de kesildi. Yine bir şey yapamadan, düşündüklerimi söyleyemeden uyuyuveriyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.