15 Mart 2018 Perşembe

Aşk, Yolculuklarımız ve Sen


     Sonra... Gözümü açtım ve... Aşık oldum. Baharın ilk yumuşak esintisi, seni  nasıl özledim bilemezsin. Yumuşak karnını ve eğlenceli konuşmaları... Hatırlar mısın, en muhteşem sevgilim, arabayla yaptığımız yolculukları? Yüzüne yansıyan güneşi, yola verdiğin dikkati ve beni sonsuz bir "ben" olarak anlamanı...
  En güzel zamanlarım hep seninle diyemem. Çünkü en güzel zamanlarım senin varolduğun her an. Doğum günün kutlu olsun, gerçek tarihini bilemezsek de doğumunun.
  Kahvenin boğazımdan güzelce kaydığı bir sabaha uyanalım hadi. Sen kahvaltıyı hazırlamış ol sabahın beşinde. Yudumlamadan kafeini gitmeyelim bir yerlere. Bizim siyah atın arkasını çayla, börekle ve çekirdekle dolduralım; belki egenin en ağaçlık yerinde durur, bitiririz her şeyi. Yine çayı dökerim aptal bir sürücünün önümüze kırmasıyla ve küfürlerinle yanmış dilimi dışarı çıkara çıkara gülerim. Sonra sen korkarsın canımın yanmasından. Zaten doğduğumdan beri senin sorunlu evladın ve küçük yırtık seslinim. Yine de sen bu ayakkabısını bile bağlayamayan, yazamayan, yazdı mı da dünya haritasına yakın anlamlar çıkaran komik yaratığı seviyorsun.
  Gidelim sevgilim, bizi kimsenin bulamayacağı yerlere. Küçük bir ceylanı sırtlat bana, ceylan huysuzlansın, biz umursamazca kavga edip sarılmayı bilelim; o küssün, biz barıştıralım. Nasıl olsa kopamayız birbirimizden. Sen bana vuramazsın, kızamazsın. Çünkü ben eksik ve aptalım.
   Acıyarak, yücelterek, korkutucu bir merhametle bak bana deniz kıyısında. Denize koşun küstüm otuyla, ben sizi izleyeyim. Güneşin batışı, savrulan saçlarınız ve tuzun boğazımı, hormonlarımı coşturan derinliğinde cennetimi tanımlayayım.
  Sen kraliçesin, kralımız yok. Bense seni güldüren hokkabaz. Sana her şeyi anlatayım, anlattıklarımı  hep eğlenceye vurayım. Ağlanacak hallerimize gülelim, eleştirilmesi gereken yanlarımızı kuma yazayım, dalgalar kapıp götürsün. Belki evrenin bir anında mükemmel oluruz diye güzel kadınım, dilimi yazı beklemeye çevirip, güneşin tadını alayım. Bilirsin, her şeyi tadarım. Sağolsun tükenmeyen boşluğum, yemekle dolmaz ama ben çabalarım. Sen bunu izlersin. Sen bana yine gülersin. Gülmekten yoruluruz. Bırak, hayatımın tek bağı, seni yorulmaktan bile kıskanayım. Yorgunluktan sevgini gösteremediğin zamanlarda gözlerindeki baygınlığı izleyip yüreğini anlayayım. Sana kızayım başka çocukları büyüttüğün, annelik ettiğin, dünyayı anlattığın zamanları yüzüne vura vura.
   Kumlu ayaklarım, çiçeğim... Kumlu ayaklarımla bineyim arabaya. Kız ama kızama çocukluğuma. Parktan eve gelip odaları batırdığım zamanları hatırla, çıldırasıya şefkat duy bana. Küçük askerin, korkusuz kız çocuğu, her şeye muhalif kişilik... Beni sen böyle yarattın, canım tanrım. Belki bu yüzden kızamıyorsun bana. Hangi tanrı kendisine benzeyeni afaroz eder ki? Sen değil. Sen gördüğüm en şefkatli tanrısın. Doğurmuş, doğurulmuş ve en beşer... İşte bu yüzden sana tapmaya doyamam ya. Biliyorum, şimdi neye doyduğumu merak ediyorsun. Ben hayat fışkıran küçük yavrun, bıktırmadığın çocukluğumla varolan her güzel şeyi yiyeceğim. Söz, asla aç yatmayacağım, karşıdan karşıya geçerken dikkatli olacak ve evde yalnızken kimseye kapıyı açmayacağım. Kimseye kendimi üzdürmeyecek, her ilham veren şeyi izleyeceğim. Seni seviyorum, beyaz yaratıcı. Pamuktan beyaz hatta... Verdiğin bu hayatı, emanetini istediğin gibi teslim edeceğim. Doğum günün kutlu olsun; anne, tanrı, arkadaş ya da her neysen işte.