27 Nisan 2020 Pazartesi

Yarasa




 Karanlık ormanlar kan kokuyor. Gözlerim grileşti. Dilimin altındaki tüyler bir ok gibi neyi arzuluyor? Kalbim davullarla vurulurken batan bir insanlık ve bütün bu arzu fışkıran ağaçlar, üstüme üstüme yürüyor. Artık dillerini anlamıyorum. Gri göklerden, taşları parçalayan denizlerden ve alevleri harlayan fırtınalardan doğan dillerdir  konuştuğum. Kan, kemik, kan, kemik... Tüm bu beyaz süt, tüm bu köpükler ve kıkırdamalar ardına kadar kapalı odalarda, biraz daha kemik ve kan için. Ben çiğnerim şimdi kendime ait olanı ve aklımdakilerin hepsini.

 Saçlarım savrulur müziğiyle gürleyen doğanın. Sis gözümün önüne eğilip görmez ettiğinde duyularımı ve kulağımda vızıldayan bu azmış arılar beynimi kemirdiğinde dikleşir göğüslerimin turunculuğu ve gagaları tepeleri işaret eder. Tırnaklarım bu hiçlikte toprağı kazıyan ve gömen ölülerini bir kuş ya da hain bir kardeş gibi. Hepimizi gömüyorlar. Göklerden kuş yağıyor. Hayır, bunlar kuş değil.

"Çök tepeme ürkütücü kanatlarınla ve çember oluşturan mantarlar gibi karanlık sihrinle kutsa beni!" Dayanamazsa kanımda dolaşan dikenler ve saldırgan benliğim kustur gecemin en ateşli anında, nerede nefes aldı ki ciğerim şimdi dolu dolu alabilsin. Ben ormanlarımdan uzağım. Ormanlarımdan, mutlulukla göğsümü açtığım kadınlıktan ve bilenen dişlerimden et görünce. Suyu yarmak basit bir iş. Yetenek ki bu göğe uzanan betonları yarmada. Ben kıvrılabilirim yılan gibi çamurların derinliğinde; fakat sopanız olmam hiçbir zaman. Bir dikleşmez beden, ses kesmez inilti bu aya karşı kan fışkıran. Ve üretemediğinde tüküren ama sabitliğini asla kaybetmeyen.

 Dilim, dillerim ve yıldızlar, dizilen peygamberlerin doğumlarının bir köşesinde, hepsi yalvarıyor kayan evren için: "Kan, kemik, kan, kemik!" Tanrılar kan istemiyor. Tanrılar ya yanıyor ya da yeniliyor. Ama neden bu kadar sert ve kan dolu azapları yağdırıyorlar? Ve o azaplar günahlarımızla birlikte birikiyor ciğerlerimizde. Kan, kemik! Balgamla tüküremiyoruz kendimizden. "Kan, kemik, kan!".Yığınlar yaratıyor ölüler, birbir sökülüyor devirleri lordların. Kapanan bu çitler krallar üzerine, mezarlar değil. "Kan, kemik, kan, kemik!" Başka diller öğreniyor kendini tepede zannedenler. Değişiyor özgürlüğü bu zavallı kemirgenlerin ve pireler şaha kalkıyor yavşak sabahlarında insanların.