16 Mayıs 2020 Cumartesi

İnanmak



  Uyumamaya yemin ettim. Çünkü her öğrendiğim an bizi birbirimize yaklaştırıyor. Yukarıdan çözümlemeye çalıştığın soruların karmaşasına bakıyorum. Ne kadar güzel terliyor bedenin düşüncenin rüzgarlarında savrulurken. Peki, beni yukarıdan izleyenler daha çok bilgiye mi erişmiş oluyor? Yoksa hepimiz, beynimizde her elektrik çaktığında bir diğerinin fikrini mi hatırlıyoruz? Belki de zamansız bir uzayda, gelecektekilerin bildikleri ekiyor bugünün yenilerini. Kim bilir, belki bir gün insanlık, eline silah alanın savaşçı olmadığını, bir kilisenin bir köşesinde dua etmenin, sabah namaza uyanmanın gerçek ibadet olmadığını, gerçek savaşanın, inananın geceleri masanın başında okuyan insan olduğunu bir gün anlar ki zamandır bilgiyi biriktiren, yaşatan. Kişilerin de bir önemi kalmayacaktır. O zaman kahve kokusunda bedenleri bayıltan, gözleri ağırlaştıran her anı şehit mi sayacaklar ya da peygamber?

"Ben kan toplamış ayaklarımı yollara sürümeye
Ne zevk için ne de bir koyunda uyuklamak için başlamadım.
Kırılmışsa kollarım, yorgunlukla savrulan bedenimin ağırlığındandır,
Savaşmaktan, düşmekten değil; uyanık kalan her saatin bir adım daha gök kubbeye yaklaştığını bilmekten."

 Basit bencilliklere, ego savaşlarına gülümseyerek bakıyorum. Ama seni görüyorum kardeşim. Merak eden, sorgulayan, belki de bu topraklarda az kalmış seni görüyorum. Bir gece ansızın uyanıp kalemine sarılışını hissediyorum, kitap başında kamburlaşmış bedenim her ağrıdığında. Onlar ırklarını seviyor, dillerini veyahut dinlerini, üzerine çöktükleri kadınlık veya erkeklik organlarını. Bense seni seviyorum. İçinde solmayan o tuhaf heyecanı, ellerindeki kaleme kök salmış nasırlarına tapıyorum ben. Bu yüzden ben tanrıma kimsenin yanması için, cehennem için dua etmiyorum. Ben o içimde semaları gezen, hayallerde kaybolan, kaynağını daha çözemediğim, "ilk olana", "başlangıca" sesleniyorum. Ama bu hissi taşımayanlara kızmıyorum. Öğrenilmemişle, farkında olmamakla suçlayamam kimseyi. Ama uyandırabilirim onlar için geceyi. Torunlarına bir bir uykusuzluk konusu yaratabilirim. Ne güç ne de para çözümlemez bu gerginliği. Güzel dostum, ben gözlerine ışık tutup seni kör etmektense gerçeği terleyerek, ellerinle, bazen korkarak bazen cesaretle aramana katkı sağlayabilirim.

"Çünkü hiçbir doğru, ilk göründüğü gibi olamaz.
Sorgulanmaya layık olmayan gerçekleşemez.
Düşünmeyi ibadet etmeyen hissedemez,
Hissetmeyi bilmeyen inanamaz.
İnanmayı öğren!"

11 Mayıs 2020 Pazartesi

Altargana




  Dişlerim kamaşıyor. Etin kokusu derimin altında kendine benzeyeni uyandırıyor. Gecenin karanlığında gözünün kahvesi kırmızıya çalmış bir domuz gibi salyalar akıtarak bakıyorum ayın yükselişine. Şimdi sokaklar bomboş, kocaman denizler ve yollar var aşılacak. Bir fikir, bir amaç uyandırır ölüleri bile. Amacı olmayan, zekasını gerçeklere değil, nefretine kör etmiş kişiler ancak yıkılabilir hayatın olumsuzluklarından. Güçsüzlüğünüz nasıl yere düştüğünüzde değil. Koşulları sırtlamanıza neden olan bir gerçeğin yokluğunda...  Gözyaşlarınız akarken inatla yazmaya devam etmiyor, öğrenmiyorsanız yaşamanızın üremekten başka bir amacı yok!

 "Bak, herkes o kaygan deliklerden içeri giriyor. Bak, her doğan doğuruyor. Seni sığındığın ter kokan yatağından her sabah ne uyandırıyor? İki bacağın arasındaki tatlı bir koku mu? Yüzyılların içine gömüldüğü yerde debeleniyorsun!"

 Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Savaşlarının ölülerini izle. Bu çağda dik duranlar çıplak ayaklarla dikenlere basan, yokluğun ardındakini görenlerdir. İstersem güzel dostum, kopartırım geceleri sana beni hatırlatan bütün o sezgileri. İstersem bir sabah bu hayatı sensiz bırakabilirim zihnimde. Sen okyanusların ardına gömülüp hiç olmayı kabul ediyor musun? Ben seni ormanlara, ağaçların ardındaki sonsuz yaşama, kaosa ve bir sabah anlamanın hazzını bir kadehten içmeye davet ediyorum. Şimdi kalk ve toprağa bas ayağını, güneş değil beni uyandıran. Sen de Ay ile doğanlardan ol.

 "Ve açarak göğsümü ve kırarak tüm kemiklerimi sana sesleniyorum,
   Ey yıldızların arasında savrulmama neden olan,
   Doğan ve doğuran, içinde dişili uyandıran!
   İçimdeki ateşi harla, demlenmenin tadını yaşat ruhuma!"

 Şimdi yutuyorum toprağın tüm nefessizliğini. Sürünerek ilerliyorum deliklerinden evrenin. Değişmeye, dönüşmeye ve büyümeye başlıyor bilgiye olan açlığım. Göğüslerim dikleşiyor  bilinmezlikleri anlamanın önünde. Aşağıdaki yukarıdakine, yukarıdaki aşağıdakine benziyor.

 "Cennet yok, cehennem yok. "An" var! "An" içinde, evrenin şimdisinde eskiyeceğim . Yaşamın nedeni olmayacak bir  büyük patlama, patlamalar içine çekilecek, son başlangıç olacak. En kolay olasılıklar imkansızken sana dokunmak milyonlarca olasılığın içinde kesin ile eşit olacak."

 Dehşetle kıvrılan denizler, kükreyin şimdi yağmurlarıma. Beni geçmişe gömenlere... Gömdükleri yerden bakıyorum çürüyen kemiklerime. Ruhumu yaralayarak beni geride değil, zamanın ilerisinde, geleceklerine hapsettiler. Ben zamanı kaybettim her ölen gibi. Ölüm, ölümsüzdür. Ben de fikrimde ölümsüzleşiyorum. Deşiyorum kavuklarını ağaçların. Sonsuz yenilenmeyi delicesine içiyorum. Yenileniyor bilimle gözlerimin ardındaki karanlıklar, sayfalar kayıp geçiyor içimden. Islanıyorum, yeni düşünceler doğuruyorum. Ben reddediyorum bedenini kadın olamakla sınırlayanları. Ben bu sperm kokan dünyada fikir oluyorum. Anlımın ortasını parçalayıp beynimden emiyorum tüm öfkeleri. Sakinlikle anlıyorum savaşın aslında geri bırakmakla kazanıldığını.  İnsanlar ancak hezeyanlarında unutulduklarında, bir akılda son bulduklarında ölürler. İşte bu yüzden, seni deliliğin dağlarından, anlamaktan ve merak etmekten uzak tutan tüm zihinlerin üzerine toprak at. Seni yaşamın içine çöktüğü, uzayı büken tüm bu bilinmezlikleri bilmekten alıkoyan kişi seni öldürmeye çalışan ölüdür.

 "Bırak sorgulasınlar o karınlardan neden doğduklarını. Bedenlerindeki elektriğin bir gece ansızın, şehvetle nasıl yandığını komik hayallerde, parada ve kadınlarda arasınlar."

 Sen en soğuk suda, yalansız anlarda ve kitapların arasında çözünüp yanansın. Yandıkça küllerin kanatlanıp kıtaları değil, o kadar basit değil, evrenleri aşsın. Sen güneşin arkasındaki yıldızın, güneşten büyük olduğunu, dalgaların kıvrılırken dünyadan dökülmediğini anlayanlardansın. Sen o merakla, mağaralara iz bırakanla, yazıyı kazıyanla ve evren boşluğunun fotoğraflarını sayı sayı mekanik zekalara anlatanla aynı atadansın. Ve bu merak için yanacak, bu merakla coşacak ve doğuracaksın.

"Senin kasıklarından doğanlar ağlamayacak bu yüzden. Onlar dalgalanır ancak rüzgarda sesiyle eski kağıtların." Senin annen toprak, baban göktür. Biriktirdiğin tüm fikirler, gerçeğin  başka canda ölümsüzleşen parçasıdır . Sen sonsuzluğun ifadesi, ilerlemeyen donuk zamanda bitmeyen bir ansın.