13 Kasım 2020 Cuma

Rynkar

 


  Gözlerim, uzayda süzülerek izlemekte. Karmaşanın içinde her canlı, her obje gibi eskiyerek çözünüyor olmalıyım. Olması gereken ve yaşama heyecan katan da bu değil mi? Fakat bu heyecanın içinde eskidiğini hissedebilmeli, her zerresinin birbirinden uzaklaştığını bilebilmeli insan. Benim hüznüm bu bilinçsizlikten geliyor, sanırım. Bunu varsaymak zorunda olmak bir hayli zor. Çünkü düşüncelerin mimarı her anı ve bu boş levhanın her dolu parçası, bir gün "ben" olmak, bu benliğin çözülüşünü anlamak ve sona doğru mükemmel bir kavrayışla yakınsamak için geçirmiyor mu, bu sonsuz evrendeki sonu ve başı hayali olan, hiç zamanı? Ben anlayamıyorum. Bazı şeylerin, ne yazık ki, varlığı sadece hissedilerek bilinirken ben hissedemediğim için bilemiyorum. Sadece "....olmalı." , "...varsayıyorum." diyebilmek beni korkunç bir hezeyana sürüklüyor. Çünkü işin aslı, bilmiyorum.

"Eğer Tanrılarım beni, sadece bu boşluğu izlemek için yarattıysa

 Ve ekilmediyse topraklarıma bilinci dokunmanın

 Ben bu sonsuzda her şey akarken

 Gözlemci bir hiçten başkası değil miyim?


 Eğer Tanrılarım beni, sadece anlamamak için yarattıysa

 Ve biliyor olmakla bir ilişkisi kalmamışsa ben olmanın

 Bu şey, her şey parçalarından ayrılırken

 Bilinçsiz bir yığının kendini taşıyan yalnızlığından fazlası değildir."