11 Mayıs 2020 Pazartesi

Altargana




  Dişlerim kamaşıyor. Etin kokusu derimin altında kendine benzeyeni uyandırıyor. Gecenin karanlığında gözünün kahvesi kırmızıya çalmış bir domuz gibi salyalar akıtarak bakıyorum ayın yükselişine. Şimdi sokaklar bomboş, kocaman denizler ve yollar var aşılacak. Bir fikir, bir amaç uyandırır ölüleri bile. Amacı olmayan, zekasını gerçeklere değil, nefretine kör etmiş kişiler ancak yıkılabilir hayatın olumsuzluklarından. Güçsüzlüğünüz nasıl yere düştüğünüzde değil. Koşulları sırtlamanıza neden olan bir gerçeğin yokluğunda...  Gözyaşlarınız akarken inatla yazmaya devam etmiyor, öğrenmiyorsanız yaşamanızın üremekten başka bir amacı yok!

 "Bak, herkes o kaygan deliklerden içeri giriyor. Bak, her doğan doğuruyor. Seni sığındığın ter kokan yatağından her sabah ne uyandırıyor? İki bacağın arasındaki tatlı bir koku mu? Yüzyılların içine gömüldüğü yerde debeleniyorsun!"

 Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Savaşlarının ölülerini izle. Bu çağda dik duranlar çıplak ayaklarla dikenlere basan, yokluğun ardındakini görenlerdir. İstersem güzel dostum, kopartırım geceleri sana beni hatırlatan bütün o sezgileri. İstersem bir sabah bu hayatı sensiz bırakabilirim zihnimde. Sen okyanusların ardına gömülüp hiç olmayı kabul ediyor musun? Ben seni ormanlara, ağaçların ardındaki sonsuz yaşama, kaosa ve bir sabah anlamanın hazzını bir kadehten içmeye davet ediyorum. Şimdi kalk ve toprağa bas ayağını, güneş değil beni uyandıran. Sen de Ay ile doğanlardan ol.

 "Ve açarak göğsümü ve kırarak tüm kemiklerimi sana sesleniyorum,
   Ey yıldızların arasında savrulmama neden olan,
   Doğan ve doğuran, içinde dişili uyandıran!
   İçimdeki ateşi harla, demlenmenin tadını yaşat ruhuma!"

 Şimdi yutuyorum toprağın tüm nefessizliğini. Sürünerek ilerliyorum deliklerinden evrenin. Değişmeye, dönüşmeye ve büyümeye başlıyor bilgiye olan açlığım. Göğüslerim dikleşiyor  bilinmezlikleri anlamanın önünde. Aşağıdaki yukarıdakine, yukarıdaki aşağıdakine benziyor.

 "Cennet yok, cehennem yok. "An" var! "An" içinde, evrenin şimdisinde eskiyeceğim . Yaşamın nedeni olmayacak bir  büyük patlama, patlamalar içine çekilecek, son başlangıç olacak. En kolay olasılıklar imkansızken sana dokunmak milyonlarca olasılığın içinde kesin ile eşit olacak."

 Dehşetle kıvrılan denizler, kükreyin şimdi yağmurlarıma. Beni geçmişe gömenlere... Gömdükleri yerden bakıyorum çürüyen kemiklerime. Ruhumu yaralayarak beni geride değil, zamanın ilerisinde, geleceklerine hapsettiler. Ben zamanı kaybettim her ölen gibi. Ölüm, ölümsüzdür. Ben de fikrimde ölümsüzleşiyorum. Deşiyorum kavuklarını ağaçların. Sonsuz yenilenmeyi delicesine içiyorum. Yenileniyor bilimle gözlerimin ardındaki karanlıklar, sayfalar kayıp geçiyor içimden. Islanıyorum, yeni düşünceler doğuruyorum. Ben reddediyorum bedenini kadın olamakla sınırlayanları. Ben bu sperm kokan dünyada fikir oluyorum. Anlımın ortasını parçalayıp beynimden emiyorum tüm öfkeleri. Sakinlikle anlıyorum savaşın aslında geri bırakmakla kazanıldığını.  İnsanlar ancak hezeyanlarında unutulduklarında, bir akılda son bulduklarında ölürler. İşte bu yüzden, seni deliliğin dağlarından, anlamaktan ve merak etmekten uzak tutan tüm zihinlerin üzerine toprak at. Seni yaşamın içine çöktüğü, uzayı büken tüm bu bilinmezlikleri bilmekten alıkoyan kişi seni öldürmeye çalışan ölüdür.

 "Bırak sorgulasınlar o karınlardan neden doğduklarını. Bedenlerindeki elektriğin bir gece ansızın, şehvetle nasıl yandığını komik hayallerde, parada ve kadınlarda arasınlar."

 Sen en soğuk suda, yalansız anlarda ve kitapların arasında çözünüp yanansın. Yandıkça küllerin kanatlanıp kıtaları değil, o kadar basit değil, evrenleri aşsın. Sen güneşin arkasındaki yıldızın, güneşten büyük olduğunu, dalgaların kıvrılırken dünyadan dökülmediğini anlayanlardansın. Sen o merakla, mağaralara iz bırakanla, yazıyı kazıyanla ve evren boşluğunun fotoğraflarını sayı sayı mekanik zekalara anlatanla aynı atadansın. Ve bu merak için yanacak, bu merakla coşacak ve doğuracaksın.

"Senin kasıklarından doğanlar ağlamayacak bu yüzden. Onlar dalgalanır ancak rüzgarda sesiyle eski kağıtların." Senin annen toprak, baban göktür. Biriktirdiğin tüm fikirler, gerçeğin  başka canda ölümsüzleşen parçasıdır . Sen sonsuzluğun ifadesi, ilerlemeyen donuk zamanda bitmeyen bir ansın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.