13 Haziran 2020 Cumartesi

Yol



  Karda bata çıka yürüyorum. Sırtlandığım kitapların ağırlığından bükülüyor bedenim. Göğüslerim kamburluktan karnıma yapışıyor.


 Hep sevmişimdir soğuğu. Tropikal iklimleri, uzun yazları hiçbir zaman özlemedim. Sıcak hava hep duygularımı incitmiştir. Nedenini bilmiyorum. Üstüne kafa yorduğum da söylenemez. Sadece sert rüzgarların, karanlık sisli akşamların beni hep daha güvende hissettirdiğini biliyorum.


 Kulağımda bir türkü yankılanıyor.


 "Onlar dosttu, onlar arkadaş..."

 Sözlerini mırıldanıyorum. Tren raylarının üzerinden yürüye yürüye kuzeye ilerliyorum. Daha karanlığa, daha soğuğa doğru. Ayaz yüzüme her çarptığında, sanki Tanrı gökte titriyor, asıldığı yerde sallanıyor. Dişlerim kenetleniyor damaklarıma. Ama ben daha evde buluyorum kendimi. İnsan sevdiği şeyler için düşebilmeli, mücadele edebilmeli, soğuklarda titremeli. Egosunu yitirmeli, onurunu katletmeli şayet fethini arzuladığı şey, içinde yanan arzunun sebebiyse.


 Hayatımdaki hiçbir savaşımdan, kanadığım hiçbir meydandan, doğru olduğunu bildiklerim yüzünden aşağılanmaktan çekinmedim. Çamurda yoğrulmak, derin çukurlarda yanmak fikrimin tanrısına ulaştırıyorsa beni, cehennem neden müjdelenen olmasın ki.


"Biz yaktıklarınızdan kalanlar değil miyiz? Arzuyla dolu, bilgiyle ıslananlar değil miyiz? Erkeğine aşağıdan değil, tam karşısından, gözlerini kaçırmadan bakan, sevdiklerini sorgulamaktan, sevgisini doğruya ulaştırmaktan utanmayanlar değil miyiz?"


 Düşünüyorum, belki şu an sıcak bir evde, sadece yazmaktayım. Kahvemi içerken baygınlaşıyor gözlerim ve zaman-mekan hakkında yalan söylüyorum kendime. Belki de tüm bu buzdan yığın bir hayal...Ama fikirde, gerçekte olduğum yer bu fırtınalar değil mi? Ayaklarımla çiziyorum formülleri karlara. Odamın duvarlarına... Artık aşağıdakinin yukarıdakine, yukarıdakinin aşağıdakine benzer olduğunu gözlemlemek istiyorum. Aşkın, birleşmenin aracı olmasını değil; birleşmenin aşkı aktarmanın bir aracı olmasını istiyorum. Uzaklarda benden olan nesilleri görüyorum. Kağıda dolsunlar veyahut benden doğsunlar fark etmez.  Çünkü tutulan veya yavaşlayan ay olamaz, ancak aşktır sabrı arzulayan.


 "Ben Tanrı'ya dua etmem. Eğer gözlemlemediysem, sözünü almamışsam, ne aşka ne de Tanrı'ya inanırım. Benim dua ettiklerim dokunduklarımdır. Benim aşkım, nefesinden arzuyu hissettiğimdir, kalbinin atışına elimi koyduğumdur. Şayet aşkımın, sevmeyi öğrenmesi gerekiyorsa, onu yalanlarla beslerim, acıtırım ama bu aşkı hak edebilmesi için büyütürüm benliğini. Bu sebepledir ki ne inanılmayan Tanrı'nın ne de kaçtığım aşkın nefreti zuhur eder bedenime. Her inkar edişin arkasında bir gerçekleştirme isteği vardır."

  Artık görebiliyorum üzerime yürüyen, katlanan bulutları. Soğuk beni kandırmıyor. Ben zihnimi ısıtıyorum. Yükseliyorum kardan tepelerin üzerinde. Okyanusları, ince buz kütlerinin altında hala hüküm süren eskilerin, dokunaçlı yaratıkların yeşil balçıktan yasalarını izliyorum.

  Beni bu göklere yükselten bir günahkarlık, bir cadılık, bir büyü olmadı hiçbir zaman. Ki yıldızlar sönmüyorsa utangaç bir aşığın ego dolu kıskançlığı ve korkaklığında, ne mutlu bizlere evreni beraber tanımada ve göklere, gerçeğe veyahut dibe varmada. Soğuk, bedenimi kesip deli etmiyor, bir derin uyku yanıltmıyor aklımı, ben sıcak bir odada yükseliyorum göğe; hem de gerilmeden çarmığa. Okuduğumla, çizdiğimle, evrimleştiğimle ancak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.