19 Temmuz 2020 Pazar

Fikrin Özgürlüğü, Tübingen Cezaevi, Varoluş Sancıları



   Yukarıdan şehre bakıyordum. Hemen aşağıda bir cezaevi vardı. Tutuklular birbiriyle camlardan konuşuyor, şarkı söylüyorlardı. O kadar garip bir andı ki, zihnimi onlarınki kadar özgür hissedememiştim. Parmaklılıkların arasında onlar vardı. Ama fikrimin duvarları arasında kapana kısılmış olan bendim. Sanki kocaman bir engel, tüm o akan düşüncelerin önünde duruyordu. O anda yaşamaya devam etmenin bir gereklilik ama bir mutluluk olmadığını düşündüm. Halbuki yapmam gereken fikrimi sonsuzca özgür bırakarak mutluluğun en derinini tatmaktı.

 Bacaklarım yorgundu. Dik bir yokuşun merdivenlerini tırmanarak şehrin yukarı kanadına çıkmıştım. Eski bir öğrenci topluluğunun binasının önünden cezaevini büyük bir merakla izliyordum. Küçük bir pazar alanı vardı şehrin içinde. Sıcak şarap içmiş, çakırkeyif olmuştum. Kapı açıldı. Hiç tanımadığım bir yüze baktım. Aklımın sınırlarının bende yarattığı o korkunç hezeyanı kapının dışında bıraktım. Halbuki o kapının önünde tüm o aklımın sınırlarını zorlayan bilinmezlikleri çözüp şehrin sokaklarında haykırarak iyi bir birahane bulmalı, birkaç biradan sonra daha da coşarak bulgularımı yazmalıydım.

"Sorunlar kilometrelerce uzağa gidince çözülmüyor. Ne kadar kaçarsak kaçalım, aklın bir köşesinde büyüme devam ediyor."

 En fazla bir saat sonra topluluk binasından çıktım. Üzerimde tuhaf bir yorgunluk vardı. Ama aslında hiçbir şey yapmamıştım. Karanlıkta aceleyle merdivenlerden indim. Kaldığım yurdun yolu karanlık olduğunda yürümek için tekinsizdi ve otobüs beklemek istemiyordum. Bu yüzden gelecek en yakın otobüse yetişmeliydim. Ama karanlıkta daha da gizemli halen gelen sokaklara bakmaktan kendimi alamıyordum. Güç bela merakımı kontrol ederek nehrin üzerindeki köprüye geldim. Çeşit çeşit insanlar otobüs bekliyor, muhabbet ediyor ya da sadece kaygısızca nehrin güzel manzarasını izliyordu.

  "İnsanın, varoluşu üzerine böylesine yoğun düşünmesi, ona neden araması ve nedenini ararken içine düştüğü hezeyanlarda yoğrulması, elbetteki en büyük eylemidir. Şayet düşünmüyorsak ve varlığımızı üremekten, yemekten, yani sadece yaşamaktan ibaret kılıyorsak sadece yaşamın sonuna, ölüme hazırlanıyor oluruz."

 Nefes nefese durağa ulaştım. Otobüsümün gelmesine daha epey vardı. Acele etmiştim, ki etmekte haklıydım. Nehrin kokusu her şeyden, herkesten daha rahatlatıcıydı,üzerimdeki tuhaf kokuyu saymazsak. Hiçliğin kokusunu... Bir süre gözlerim kapalı durağa yaslanmış vaziyette insanların sesini dinledim. Kendimden çok uzun süredir uzaktım. Ama daha fazla uzaklaşmak istiyordum. Benliğimi yırtıp uzaya doğru yükselmek, hatta uzayda, yıldızların arasında amansızca keşfederek yüzmek istiyordum.

 Hayal dünyamın içinde öyle derin kaybolmuştum ki bir an olsun o köprüden ayrılmış gibi galaksiler arasında dolandım. Dolanıklılık ilkesini düşündüm, acaba fizikte açıklandığı gibi benimle aynı anda spinlenip, benle aynı hareketi yapan , "ben" olan bir başka varlık daha var mıydı diye. Çünkü etrafımda tonla insan olmasına rağmen, kendimle baş başa kaldığımda çok derin bir yalnızlık hissediyordum.

 Aniden tuhaf, gırtlaktan çıkan bir sesle irkildim. Yaşlı bir adamcağız, kışa hiç uygun olmayan, oradan buradan toplayıp giydiğini anladığım kıyafetlerle, gözleri kapalı bir şekilde savrularak yanıma geldi. Aslında onu tanıyordum. Yani göz aşinalığım vardı. Bazen kütüphaneye gelir, bir yerlerde oturur, bazen insana acı veren bir şekilde bağırır, bazen de çöplerin içine bakardı. Fakat o zamanlar ben büyük bir dikkatle ders çalıştığım ve aslında empati yoksunu bir şekilde çevremdeki her şeyi, kendimi dahi unutup yaptığım işe odaklandığım için çok da dikkatimi çekmezdi bu yaşlı adam.

 O anda onu uzun uzun izleme fırsatına sahip olmuştum. Belli ki aynı otobüsü bekliyorduk. Nereye gittiğini merak etmiştim.Lise zamanlarımda yazılarıma ilham olsunlar diye sokakta gördüğüm insanları tehlikeli olduğunu bile bile takip ederdim. Gerçeğe erişecekmişim hissine kapılarak adamın indiği durakta inmeye ve onu gittiği yere kadar takip etmeye karar verdim.

 Bir süre sonra otobüs geldi. İnsanlarla birlikte ben de otobüse bindim. İçi epeyce kalabalıktı. Orta kapıdaki aralığa doğru yöneldim ve cama yaslandım. Adam ise arka kapıdan girmiş, kendine oturacak bir yer bulmuştu bile. Hemen oturduğu yerde uzandı. Ve kafasını cama yaslayıp uyuklamaya başladı. Gülünç bir şekilde horluyordu, insanlar ise ona tuhaf tuhaf bakıyor, sonrasında kendi hayatlarındaki olağan meseleleri düşünmeye koyulup bu zavallı adamı unutuveriyorlardı. Mesafe çok uzak değildi. Bir numaralı otobüs en fazla yarım saat bu küçük kasabayı dolanıp istasyona geri dönüyordu. Ne kadar uyursa uyursun elbet bir durakta uyanıp ineceğini düşünüyordum.

 Değişik obsesyonları, aşırı kontrolcülüğü ve korkuları olan biri olarak otobüste uyumasını yadırgıyordum. Hayatım boyunca uzun yolculuklar dışında, hiçbir otobüste uyumamıştım. Çünkü ineceğim durağı kaçırmaktan, "en doğru" olandan uzaklaşmaktan hep delicesine korkardım.Bir an yaşamımda asla rahat olmadığım, kendimi özgürce ifade edemediğim onca zamanı düşündüm. Dilimin ucunda kalan şiirleri, bastırdığım kahkahaları anımsadım. Çoğu "gerekli" idi aslında. O an yaşanılmalıydı. Ama ben kendime izin vermedim. Bu düşünceler beni iyiden iyiye kırıyordu. Duygularımı ifade edemeyişimin, yalnızlığımın o keskin duygusunun içinde gömülerek dalmışım. Gözlerimi yönelttiğim yerden kaldırdığımda otobüsün istasyona geri döndüğünü fark ettim. Hemen adamın indiği yeri kaçırmış olduğum düşüncesiyle oturduğu koltuğa baktım. O zaman anladım ki, otobüse sadece uyumak için binmişti.

 İçimde dirdirimediğim bir istekle ona doğru yaklaştım. Otobüsün şoförü ikimizin de farkında değildi. Yanına oturdum. O kadar derin uyuyordu ki beni fark etmedi. Çenem titriyor, içimde hissettiğim değersizliği bastıramıyordum. Amansızca varoluşumu sorguluyor, doğuşumu suçluyordum.Nefesimi tutarak kafamı omzuna yasladım. Omzunda ağladığımın farkına bile varmadı. Böylece iki kez şehri turladık. Otobüse binenler bizi ve ağlayışımı fark etmedi. Ağladım. Çok ağladım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.