24 Aralık 2017 Pazar

Kar, Ankara ve Anılar



   " İlk kar topu oynaşımı hatırlamıyorum. Ama babamla kardan uzun saçlı bir kadın yaptığımızı çok iyi hatırlıyorum. Anneme benzetmeye çalışmıştık. Ellerim donmuştu ama o kadar eğleniyordum ki üşüdüm diyemedim. Aslında ikimiz de soğukta soba gibi oluruz. Normalde ben kar yağana kadar hırkayla falan dolaşıyorum. Ama o gün üşümüştüm ve belli etmemeye çalışıyordum. Kardan kadının burnunu yapmak için babamın tepesine çıkıp boynuna sarıldığımda anca üşüdüğümü fark etti adam. Hemen beni kucağından indirip "Üşüdün mü sen kuzucuk ?", dedi. Heyecanla hayır dercesine kafamı salladım. Oyunumuz bitsin istemiyordum. O da bana şefkatle gülümsedi, ellerimi ellerinin arasına aldı ve nefesiyle ısıttı. Kadının yüzünü yapmaya devam ettik."

   Cinnah'tan aşağı iniyorum. Üstümdeki mont beni hamam gibi yaptı. Elimde olsa çıplak ineceğim bu kaygan yokuştan. Ellerimi sürekli yanan yüzüme sürüyorum, ellerim kar kadar serin. Yapraklardan beyaz kütleler iniyor, saçlarımın arasında bembeyaz gözler var. Dilimi dışarı çıkarsam Ankara'yı tadacağım. Soğuktan nefesim özgürleşmiş, anlamsız solumuyorum.
  Arabalar hızla eziyor kar tanelerini, çıtırtıları duyuyorum. Sanki karda saman yanıyor gibi uyku getiren sesler yükseliyor yoldan. Bacaklarım kontrolsüz adım atıyor. Yokuşun eğimine kapıldım, ellerim yanlara açıldı; caddeden aşağı uçuyorum. Gözlerimi kapattım. Geçmişten kalan, babama ait son anımla kanatlanıp, süzülüyorum Kuğulu'ya. Gözlerim kan kırmızısı, dilim bembeyaz, dudaklarım mosmor... Saçlarım sözlerim oldu ve her rüzgara çarpıyor. Kendi şehrimde geçmişin surlarını yıkarak uçuyorum; kulağımdan süzülen bembeyaz bir ıslaklıkta şefkati tekrardan özümsüyorum.
   Eğim yavaşça azalıyor. Kanatlarım omuzlarımdan dökülüp dağıldı. Fakat düşüncelerim gökyüzünü seyretmeye devam ediyor.Işıklarda bekliyorum. Hiç araba yok. Fakat öyle bir huzurdayım ki ölmekten delicesine korkuyorum. Tekrar tekrar yanıp sönen yeşil ve kırmızının saniyelerinde dünyadaki tüm arabaların yok olmasını bekliyorum. Sonra ayaklarım benden habersiz harekete geçiyor. Birkaç insanla aynı anda yürüyoruz. Yoksa onlar benim dostum mu? Neden aynı adımı atıyoruz? Hayır, kimseyi tanımıyorum. Ama aynı büyük reaksiyondan savrulan atomların birlikteliğini tanımlayabiliyorum. Hayır, hayır! Ben bu insanları, bu ağaçları binlerce yıl öncesinden hatırlıyorum.
  Konsoloslukların yanından ilerliyorum. İçeriyi görmeye çalışıyorum. Hemen yanı başımda başka ülkeler yükseliyor sanki. Gülümsüyorum. "Bazen çok komik oluyorsun, çocuk!" Yolun çamuru bazen yüzüme sıçrıyor, arabalara çok yakınım. İnsanlar soğuğa aldırmadan sokaklara dökülmüşler. Bugün bayram ya da herhangi bir şey mi var? Hayır, çoğunun bayramı değil. Ra'nın doğumunu kutlayanların zamanı çoktan geçti, olsun yine de güneşi kutlayan insanların var olması umut verici. Birilerinin geceyle gündüzün nedensizce savaşabileceğine inanacak kadar masum olması komik değil, anlamlı sadece.
   Ellerimi hareket ettiremiyorum. Yana açılmış kollarımı hala indirmemişim. Uçmayı bıraktım ama hala kanatlanır gibiyim. Parmak uçlarım hafif hafif sızlıyor. Gözlerim uyku aralığında. Dilim, damağım ve burnumla birleşti. Kulaklarım büzük ve kırmızı. Üşüyor olamam. Üşümek istemiyorum. Daha çok erken. Hayatımda o uzun saçlı, güzel kadını gecelerimden, uykusuzluğumdan biriktirdiğim kar taneleriyle yaratmadan oynamayı bırakmayacağım. Aynı heyecanla, doğanın nefesinin küçük ellerimi ısıtmasına izin vererek devam edeceğim. Bu benim tek,en güzel oyunum ve bu oyun için sonsuza kadar çocuk kalabilirim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.