15 Şubat 2023 Çarşamba

Yaratma Cesareti

 

 Rollo May’ın söylediği gibi, bir seçimle yüz yüzeyim. Dayanaklarımın sarsıldığını hissedince kaygı ve panik içinde geri mi çekileceğim, yoksa kendi evrimimi, kendi farkındalığımla etkilemeye mi koşacağım herkesin uykuda derinleştiği uyanık gecelerde? 

 Erteliyorum. Çünkü kırgınım. Hayallere kaçıyorum. Çünkü korkuyorum. Ev kalmadı. Kök yoktu. Böyle tek başına, çizdiğim kuşların kanatlarına oturarak yıllarca savruldum. Ama bu savruluşlar beni hep istediğim anlara sürükledi. 

 Aynı rüzgarlara, bu yaralı gövdeyle göğüs gerebilecek miyim? Tekrardan, şekilsiz, mavide yoğun hayali bir kuşa binip uçabilecek miyim?

 “Ne zaman yere indim ki?”

  Acıyla ölülerimi, yıkılan şehirlerimi gökten izleyip, gözyaşlarımı ülkeme bırakıp uçmaya devam edeceğim. Aç da olsam yazacağım. Korkmayacağım beceremediğim şeylerin ardına muzip bir gülümseme asmaktan. Ben yine hep en iyi bildiğim şeyi yapacağım. Cesaret göstereceğim. Yaratmaya cesaret! 

  Ormanlar, üstüne saçlarımı dökmediğim topraklar ve gözlerimi kapatıp dinlemediğim daha çokça yağmur var. Hepsi birden beni çağırıyorlar. “Ben” diliyle anlatılmak, “ben” tarafından yazılmak için… “Bu varoluşçuların hiçlik kaygısı dediği şey.”, der May. 

 “ Geleceğe doğru yaşamak, bilinmeyene sıçramak demektir.”

  Yörüngesinden kopan azgın bir elektron gibi sıçramak…Varlığın her parçası gibi cesaretli olmak…

14 Şubat 2023 Salı

Çukur

 

 Asla düşmemem gereken bir çukur,

 Çünkü hayatın her yanında ona dair kırıklar var. 

 Bu deli inanç,

 Bu kasıklarıma yapışan tutkudur diri tutan kızıl gövdeleri. 

 Dudaklarının yumuşak tadı, ölü bedenleri kaldıracak!

  

  Haykırışlarımı toprağa üflesem fark etmez.

  Uzak, tüm günahların gibi orada, 

  Uzaklığın bir günah!

  Onların susuşlarından çekinmek anlamsız,

  Konuşursan ilk senin sesin duyulacak!

 

 Asla düşmemem gereken bir çukur, 

 Simsiyah gözlerde aşkıma isyan eden anlamlar var.

 Bu bitmek bilmez istek,

 Bu göğüslerimi arşa yükselten tutku,

 Bir kızgın toprak gibi seni altına alacak!


 Asla düşmemem gereken bir çukur.

 Rüzgarlar uzak pencerelerini kıracak!

 Bu keskin sen arzusu,

 Bu dilleri ıslatan kaygın,

 Bir sanrı olup teninden akacak! 


 

 

11 Şubat 2023 Cumartesi

Utanç

 

“Yara ile alay eder yaralanmamış olan.”

 Dün bir dostumla buluşmam gerekti. Kendimi yataktan zorla  kaldırıp sahipsiz bir beden olarak daldım cıvıl cıvıl şehrin ortasına. İnsanlar mutluydu. Bunun için de kimse suçlanmaz hani. Ne ben, ne de sevdiklerim bu şehrin insanlarıydı.Bir acı ancak birkaç kapıyı aşındırırdı. 

 İçinde bulunduğum keder öyle işlemişti ki yüzüme, çevremdekiler acıma ortak olmaya çalışıyordu. Bu yüzden dostumun ısrarlı teklifini anlayışla karşıladım. O, tüm varlığıyla beni mutlu etmeye koyulmuştu. Yalan söyleyemem, iyiliği içimdeki yangınları az da olsa susturmuştu. O zarif Bosnalı kadın beni anlamıştı.

  Bir süre beni, isyanımı, herkese, her şeye bir rüzgar gibi savurduğum öfkeyi dinledi. Gözyaşlarımı sildi. Aşklarından bahsetti. 

 Işıltılı sokakları yürüdük öylece. Ben bağırdım, ağzımdan tükürükler saça saça beddua ettim. Ellerimden tuttu. Sonra sustum. Hoş bir ses ile dindim. 

 Meydanın sağında, muhteşem bir sesle şarkı söyleyen İrlandalı bir adamı dinlerken buldum kendimi. Gökyüzündeki yıldızların dinleyicileri aydınlattığı, insanların coşkuyla dans ettiği bir anda öylece, ritimle sallandım. 

 Geçti sandım. Yaralarım sarıldı sandım. Yanıldım. Bir çocuğun annesine seslenişiyle uyandım rüzgarda kuru bir ot gibi sallanışımdan. Yer çekildi ayağımın altından. Göğsüm parçalandı. Bölündü ikiye. Kendime tutunmak istedim. 

 Kederi hayatta olmanın, doldurdu göğsümü yeniden. Utanması gerekenler tehditler savururken onların utanmazlığından ben utandım. Acı bir gülümsemeyle ayakta kaldım. Ayakta, sahte bir neşeyle, çökmüş bir siyasetin aymaz haykırışlarından utanır oldum. 

 “Daha parlak olan”, gördüğüm yerlerin ilki darmadağındı şimdi. Caddeler geçti. Bir yalan coşku beni dostumun yanında takip etti. Gülümser gibi,viski bardağının içinde sallanan tuhaf bir beden, zamansız, hiçlikte gibi ben…Bedenim kaskatı, varlığım kendinden dışarıda bir canavar gibi evimin bomboş sokağına varana kadar bekledim. 

 Sessiz sokağın soğuğu yüzümü felç etti indiğimde trenden. Tüm yıldızlar üzerime dökülüp yaktı tenimi. Tok olmanın suçluluğu, hayatta olmanın acısıyla yolun ortasında haykırdım. Ağladım. Çok ağladım.

7 Şubat 2023 Salı

08.02.2023

 

Ben, gecenin bu halinde beklerken güneşini kara soğuğun 

Uyutmayacağım ölülerimi romantik şairlerin karanlık taşlarında.

Ölüm, göz göre göre ölüm.

İşte bu kadar ucuz uykusuzluğu cansızlığımızın.


Bir yığın ve altında nefes veren binlerce baş

Ve bunları izleyen genç bir adamın eğilmiş bedeni.

Böyle ben, bak, gördüğün gibi ben

Oldukça realistim bu akşam.


Ne garip, mutlu olduğum günlerden daha fazla şimdideyim.

İncecik, çekik gözler 

İkisi de bana benzer bu şimdide.

Kardeşim o soğukta bana benzer.

Evet, biz insanlar kanımız söz konusu olduğunda daha anlayışlıyız kuşkusuz,

Lakin üşümesi çocukluğumun ve açlığı bu karlı gecede 

Delirtmeye yakın çirkin bir koku gibi 

Akordu bozuk bir saz gibi zorluyor en derin yakarışlarımı.


İnsanları beraber büyüdükleriyle sınamayın, ey doğanın azgın ruhları,

Kardeşlerinin acısıyla ürkütmeyin en derin günahlarını.

Es geçin bu geceyi aynı memelerden süt içmişler için.

Dindirin soğuğunu yıkık duvarların!

Yalvarırım.


 


6 Şubat 2023 Pazartesi

Ölümümüz

Hoşçakalların gerekmediği bu gecede ben,

Kendi insanlarımın titreyen bedenlerinde eksik bir nefes gibi

Uzağımdaki o koca yığına,

Yarının sıcak ve huzurlu olmayan zamanına sıkışıyorum.

Bedenim değil ilk defa,

Ölümün o kara soğuğudur kesen sesimi!

Ölüm!

İlk defa bir günü bu kadar keskin bir bitişle anıyorum. 


Ruhum, 

Bu derin uykusuzluğu atlatırsan

Bugün biterse

Biterse kanlı soluk,

Belki bir umut başlarsın yeni çağlara.

Ancak bu karanlık veda susarsa büyür içimdeki o cılız ışık.


Umudum,

Gözyaşlarıyla kıvranan duvarlarından uzan bana!

Uzan bana tenleri ısıtacak güneş!

Ben tanrısız, atasız, duasızım.

Ulaşsın sızılarım, tutup ucundan sesiz rüzgarın,

Ulaşsın soğuk taşta uzanan çocuklara.

Benle aynı zamanda o çocuklara!

Bana!


Devlet görmekten kaçıyor korkak bir aşık gibi.

İtiraflar başarısız gidişlere saklanıyor.

Bugün devirler kanlı kapılar ardında evriliyor yeni olana.

Benim insanlarım ölüyor!

Ben, benlik terk ediyor şehirleri umarsızca.

Hoşçakal demenin tiksinti uyandırdığı bu gecede

Kaskatı gözler mırıldanıyor

Atasız, tanrısız, duasız.

Kindar fısıltılar, duadan öte bir hınç gibi yırtarak kabuğunu benliğin,

Delirmeye doğru huzurlu adımlarla

Yarına, onsuzluğa, yenilgiye varıyor.