26 Ekim 2022 Çarşamba

Yabancı, Genç Kadın, Yaşlı Adam ve Sarhoş

 

 Bir gün upuzun saçları ve çatık kaşlarıyla bir yabancı, Münih’in altında gıcırdayan o koca trenlerden birinin içine hışımla girmiş. Burun delikleri büyük bir hırsla açılıp kapanıyor, kıpkırmızı gözleri ve ısırdığı dudaklarını ıslatan kan, görenleri ürpertiyormuş. Nereye oturacağını bilemeden trenin sonuna kadar hızla yürümüş. Bu sırada onu yetmişlerinin sonlarında yaşlı bir adam izliyormuş. 

 Yabancı kendini sanki kocaman bir kütleyi yıllardır taşıyormuş da artık kaldıracak gücü kalmamış gibi atıvermiş kahverengisi solmuş deri koltuklara. Yabancının yığıldığı koltuğun hemen karşısında kıvır kıvır saçlarıyla oynayan genç bir kadın varmış. Bu yığılışın gürültüsüyle irkilmiş kadın. Kadının irkilmesini fark eden yabancı daha çok hiddetlenmiş ve başlamış içinde sadece kendisinin, uyuyan bir sarhoşun, genç bir kadın ve yaşlı bir adamın olduğu treni inletmeye. 

 “Anlamıyorum neden olduğunu bu boşluk hissinin

  Ve beni kemiren bu yetersiz düşüncelerin!

  Şayet böyle yaratacaktıysa, böyle beceriksizse bu Tanrı

  Ne gereği vardı doğurtmaya bu eksik canlıyı!

  Ey şehirlerin bir eskisi,

  Ben yitirdim raylarında bu kendiliği!”

 Bu sözler karşısında gülmesini tutamamış genç kadın, basmış kahkahasını. 

“ Siz, ‘kendilik’ mi dediniz? Siz kendiliği ne bilirsiniz? Baksanıza dudaklarınız soyulmuş kaygıdan, belki kibirden. Kendine işkence eder mi kendini bilen? Var mı kendiliği bulup da yitiren? Siz sadece koptuğunuz memeye hasettesiniz!”

 Yabancı eliyle yoklamış göğüslerini. Kendinden uzakta oluşunun ne kadar süredir farkında olduğunu ve bunun ne kadar acı verdiğini düşünmüş. “Belki de doğduğumdan beri…”, diye geçirmiş içinden. Ayrıca bir memeye hasette olmadığını, kendi göğüsleri dışında başka bir memeyi hiç görmediğini düşünüp üzülmüş. Süt tadı eksik gelmiş ağzına. Bu haset değil, hiç bilmemekmiş.

 O bunları düşünürken yaşlı adam, yabancının karşısında oturan kıvırcık saçlı genç kadının sözünü kesip başlamış konuşmaya. Yabancıya akıl verenin genç, güzel bir kadın olmasından rahatsızlık duyduğu belliymiş. 

 “ Siz küçük hanım, genç ve güzel, lakin bu konuda fikir beyan edemeyecek kadar cahil ve deneyimsizsiniz. Bu kendilik safsatası psikologların heyecanlı kalplerinde sayıklayıp duyduğu bir söylencedir. İnsan, savaştığı ve kendi yarattığı, hissettiği son haldir. Ve bu son halin en yüce şekliyle kendini ifade edebilmesi için dövüşmeli, yücelmeye engel olacak duygular yenilmeli ve çok çalışılmalıdır. İnsanoğlu yüzyıllardır bu zayıf, naif, sezgisel saçmalıkları kendi içinde yenip mantığın ışığında yürüyenlerin hikayelerini anlatır durur. Etrafınıza bakınız! Bizi üstün kılan budur! Bizdeki ne eksiklik ne de boşluktur. İnsan, aklıyla gücün ve iktidarın en büyük temsilcisidir.” 

  Bu sözler karşısında hiddetlenen genç kadın daha çok konuşuyor, parmakla adamı gösteriyor, izleyen birileri varmış gibi adamın üstten bakan tavrını tüm dünyaya göstermeye çalışıyormuş. Yaşlı adamsa kadının güzelliğine ve deneyimsizliğine sürekli vurgu yaparak bir yere varmaya çalışıyor gibiymiş.

 Yabancı onların arasında, dalgınca sadece iki sözcüğü sayıklamış.

  “Sezgi, mantık. Sezgi, mantık…”

 Yabancı yavaşça ayağa kalkmış. Artık eskisi gibi kızgın ve tedirgin değilmiş. Hararetle tartışan o iki insanın ya da iki yanın arasından geçmiş. Koltuklardan birinde kusmakta olan sarhoşu kucaklamış ve trenden inmiş.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.