19 Kasım 2022 Cumartesi

Ters

 

 Beli öyle bükülmüş, göğsü öyle geriye itilmişti ki, kafasının arkası topuklarına değmeye başlamıştı. Halbuki o tepesinde yükselen ayı görmek istiyordu. Gökteki o bembeyaz, o en uzak ama en yakın olanı… 

 Gözleri sımsıcak kırmızılıkla kaplanırken o, kanı ile ıslanan alnında ve saç diplerinde hissediyordu çözünmeyi. Damağından genzine kadar uzanan bakır iğne ağırlaşarak kafasını toprağa bastırıyordu. 

 O, iki ayağını yavaşça havaya kaldırdı. Şimdi amuda kalkmış bir pozisyonda duruyordu. Madem kafasını topraktan kaldıramıyordu, ayakları göğe uzanmalıydı. Böylece tepe taklak çevrilen dünyayı bir minare gibi yükselen ayaklarından görebilecekti. 

  Gözleri burnundan akan kanla kaplanmıştı. Kırmızılığın ardından görmeyi bıraktı. Gözlerini sıkı sıkı yumdu. Öyleki, ikisi birden derinin altında kayboldu. Geriye sadece ağız ve burundan oluşan bir yüz kaldı. 

  Derinin altında kaybolan gözler vücudunda bölüne bölüne göğe doğru ilerledi. Ayak tırnakları, tırnak derisinde ayrıldı. Her ayak parmağında, deri ile tırnakları arasında birer göz oluşuverdi. Ters yüz, üzgün bir ifade aldı. Çünkü gülüyordu. 

 Kargalar tersine duran bedenin etrafına toplanmaya başladı. Her biri kafasını toprağa yapıştırmış, kendi etrafında dönüyor ve göçlerde gördükleri nice kuşun hikayesini anlatıyordu. 

 Ters beden, bacakları uzaktan havada uçan bir üçgen gibi görünecek şekilde birleştirdi ayak tabanlarını. Birbirine yaklaşmış on tane göz, dimdirek aya bakıyordu böylece.Ay öyle parlak, öyle güzeldi ki, gözleri yaşarıyor, ayaklarından gözyaşları süzülüyordu. Bu gözyaşları çıplak bedenine damlıyor, özellikle apaçık görünen kadınlığını ıslatıyordu. Islaklık şekerli bir koku yayarak ormandaki diğer hayvanların, bedenin etrafında toplanmasına neden oluyordu. 

 Tilkiler kafaları toprağa yapışık şekilde kendi etraflarında dönerken kuyrukları sert rüzgarlar yaratıyor, yılanlar kafaları üzerinde dikelerek tersine bedeni taklit ediyordu. Kadınlığı ışığın altında sırılsıklam göğe çekilmek için tüm katmanlarını zorluyor, etli vajina yüzeyiyle titreyerek suyun dibine süzülen bir ahtapotun birine yapışık uzuvlarını andırıyordu. Zar zor nefes alan kafası ise burnuna kadar toprağa batmıştı.

 Tüm hayvanlar delicesine inliyor, o ise kahkahalar içinde mırıldanıyordu. Ormanın ortasında yükselen sesler göğü bile büyülüyor, onu, bir mıknatıs gibi yüzeye, denizlere, şehirlere ve cadıların gizli gizli toplandığı dağlara doğru çekiyordu. Kurtlar yaklaşan o koca maviliği gördükçe kendinden geçiyor, her bir kurt kafasını vajinanın üstüne koyup yıldızlara bakıyordu. Toprak gerildikçe geriliyor, gök parçalanarak evrene savruluyordu. Böylece evren, ayaklardan süzülen gözyaşları ile sulanıyor, sırılsıklam oluyordu.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.