29 Mayıs 2023 Pazartesi

.

 

  Gönül rüzgarı kesmiş selamını ruhlarımızdan. Bir güzel saçın, bir taze sözün ardından bakarak tutunmuşuz toprağa. Sayfalar, şiirler zamanın içinde çöküp ağırlaşmış. 

  Kalbin odaları daralıyor düşündükçe kaynayan zamanı. Kötülükte ilerlemeyen, sende hızla tükenen o zamanı… Işıklı bir günün özlemi ve o günlerin dehşete kapı açmaya müsait tavrı baskılıyor nefesi. Herkes evine koşturuyor. Sen evine koşturuyorsun. 

  “Sen”, dediğimde, aslında sen kimsin bilmiyorum. Kafam karışıyor seslenişlerimde. Kendimle konuşuyorum belki. Kişinin kendisiyle konuşmasının sağlıklı bir eylem olduğunu öğrendiğimden beri hiç susmuyorum. Zaten olanları başkalarına nasıl anlatabilirim ki? Kendimi rüzgarda savrulurken buluyorum. 

  Lovecraft’ın rüzgardan, soğuktan tiksinen bir tabiatı vardır. Her şeyden izole bir çocukluğun, anneden kopamamanın bir hezeyanı olsa da her hikayesinde takip eder o pis kokulu rüzgarı. Olgun bir adam olmak için bir direniştir bu. Halbuki benim direnecek bir şeyim de yok. Ben zaten rüzgarın kalbindeyim. İşin aslı ben, umutsuzluğun içinde gülümsemekteyim. Belirli bir hızda ilerlemekte, ki dursam “ben” kalmaz gibi geliyor bazen. Lakin bazı sanrılarım beni yolu sağlam adımlarla yürüdüğüm konusunda şüpheye düşürüyor. Kendimi hayalkırıklığına sık uğratmam. Fakat bazen, bir akıl durgunluğu ki, süresi geliyor uzun zaman ve silikleştiriyor her gerçeği. Fark ettiğimde çokça gece, çokça gün yitirilmiş oluyor. 

  Gerek var mı bunlara? Bilmiyorum. Kendimi yargılıyor değilim elbette. Her şeyi tek başına inşa etmiş genç bir kadın için yargılanmak haksızlık olur. Kendimden başka kimseyi acıtmadım sonuçta. Ne komik böyle söylemesi… En büyük günahı işliyorum aslında. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.