22 Temmuz 2023 Cumartesi

Kajetana

 

 Sapsarı binanın içinde, kendimi iki tahta arasına sıkıştırmış, sessizce oturmaktaydım. Bembeyaz sütunlar, yüzü yerde, kanatları saklı heykeller ve mermeri gerçek yapan ustalık eseri çiçeklerle çevrelenmiştim. 

 Koskoca, abartılmış bir beyazlığın içinde üzeri ışıklandırılmış bir yağlı boya resim bir de pespembe giyinmiş ben vardım rengi olan. Turuncu, kahverengi ve kırmızının birbiriyle sakin geçişler yaptığı bu çarpıcı yağlı boya resimde inanılmaz derecede gerçekçi ve insani bir an betimleniyordu. Aşırılaşmış ilahiliğin içinde bu görüntü sırıtıyor, büyük bir çelişki yaratıyordu. Bense kutsal olanla zıtlığım sebebiyle çoktan komedisi yerinde bir tehlikeydim.

  Bir an için etrafta dolaşan, aynı derece soluk ve beyaza kaçmış insanların bu huzurlu izleyişin içinde var olmamasını istedim. Beni büyük bir sakinlikle gülümseten bu tasviri, kimsenin çirkin gürültüsü olmadan izlemek istiyordum. 

  Sessizliği büyük bir hınçla arzuladığım bir anda iç sesim bana, “Seninki nerede?”, diye sordu. Şaşırmıştım. Kendi kendime, “Benim ne?”, diye sordum. Normalde iç sesim benimle daha keskin konuşur, bana büyüdüğüm evin acımasız düşüncelerini yansıtarak emirler verirdi. Ama bu sefer naif, hatta tatlı denilebilecek bir şekilde ifade ediyordu kendini.

  “Seninki işte. Bak, bu kadının oğluna veyahut eşine, her neyiyse işte, bir otorite tarafından el konulmuş. Genç adam kadınla olduğu, kadından olduğu için önce yargılanmış ya da kendini yargılamış, sonra da baskılara karşı koyamayıp o otorite tarafından yanına alınmış, o otoriteye dönüşmüş ve bir daha kadına gerçekten hiç dönmemiş. Sen de bunu yaşamıyor musun? Bak, sen de oldukça insani ve dünyaya aitsin. Ne kutsal ruhla ne de baba olmakla alakan var. Terleyen etlerine bakılırsa bir kurum gibi de görünmüyorsun. Senin safında olmak günah! Cehennem gibi sonu bilinmez bir tehlike gibi durmuyor musun?”

  Tedirgin bir ifade ile elimi yüzüme koydum. Artık beyazlığın içinde kıpkırmızı, sımsıcak oturuyordum. Bilincimden şüphe duyduğum günler için pişman oldum. Kendimle bu şekilde iletişim kurduğum için varlığıma teşekkür ediyordum. Her ne kadar söylediğim bu doğrular kırıcı olsa da farkındalığımın kızgın bir demir gibi buzun içinde çıkardığı cızırtıları duyabiliyordum. 

   Yavaşça ayağa kalktım. Şaşkınlığımın içinde dağılıp bacaklarımı örtmeyi bırakan elbisemi yavaşça aşağı indirdim ve kiliseden çıktım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.